SEN , BEN VE SELİM | |
... Zamanım yetmeyecek kendimi anlatmaya. Saat çoktan on
ikiyi vurdu bile, ne çabuk geçiyor zaman. Ah dostum, sana neler anlatacağım
oysa şu zaman fırsat verse. Büyüdük içimizde kaldı çocukluk. Koşturmalarımız,
gülüşlerimiz birer birer düşer aklıma, yalnızlıklarımda gülümserim kimi zaman,
ağlarım kiminde. Ne güzel günler geçirmişiz. Zamanı ne güzel de paylaşmışız
seninle. Bak on ikiyi geçti bile saat. Anlatmak istediklerimi toparlayamıyorum
bir anda, hepsi aklımda. Evet, evet yorgunum biraz, bundan da saati bu kadar
önemser oldum ya… Eski çevikliğim de kalmadı tabi. Uykum geliyor saat
on ikiyi geçince. Taşındım ziyaretime geldiğin yerden epeyce oldu dimi sahiden.
Keşke yine gelsen, otursak şöyle sana en sevdiğinden kaçak çay demlesem. Her
bardakta muhabbet daha da koyulaşsa, demlikte bekleyen çaydan da koyu olsa. Hem
balkonumda var artık. Sen oldun bittin çok severdin balkonu. Hani gülsüm
teyzelerin üçüncü katında, otururduk sen, ben, selim sabahlara kadar gelecekten
bahsederdik. O zamanlardan bilirim, balkonda muhabbet etmeyi sevdiğini. Bak
içim nasılda tuhaf oldu. Sanki küçük bir karınca kalbime kondu. Kardeşim derdik
seslenirken. Sahi şimdi gelsen yine o günlerde ki gibi içten, sıcak kardeşim.
Dermisin bilemiyorum, işlerin nasıl gidiyor. Evlendin mi? Yoksa çocukların mı
var. Beni az çok tahmin ediyorsundur. Boyun çokta uzamadı. Birkaç santim daha
hepi topu. senin omuzlarına gelirim artık, saçlarım uzun kestane rengi oldular.
Gerçi güneş açtı rengini dedi. Bizim mahallenin assortik aşüftesi hale. Pek
bilmem ben bu işleri de neyse. Bıyıklarım o günlerden esersiz. Gür ve sıkça,
hani kardeşim bakardın ya gözlerime gelecekten bahsederken ben uçsuz bir
mavilik görürken sen toprak kadar koyu kahverengi gözlerime anlatırdın. İçinden
gelenleri, saatlerini harcayıp gözlüklerin mahpusluğuna kavuşturduğun
gözlerinin okuduklarını, anlatırdın bize. İlk günkü gibi aklımda kimi
anlattıkların. ‘’Yorulmadıkça, terlemedikçe ekmek yoğrulmazmış’’ o günlerde
bizden ne de büyükmüşsün düşüncelerinle. Yeni anlamaya başladım sözlerinin çoğunu.
Sahi nerelerdesin? Bak saat on ikiyi çoktan geçti bile, çok dünler bıraktım
arkamda. Yaşım altmış sekizi bugün geçti. Yarınlara sarıldım urganlık iplerle.
Kardeşim demeni ne çok isterim bir kez daha o şiir tonu sesinle. Zaman hain,
zaman kahpe, zaman dost, zaman kalleşçe yolumuza çıkmasaydı. Anlatacaklarım o
kadar çok ki. Evlilik girişimlerim oldu. Uzun boylu esmerce bir kızdı. Göz
çukurlarının altında çilleri vardı. Konuşunca bir kadeh sunulurdu. Kanmak
bilmezdin, içtikçe içesin gelirdi. Olmadı kısmetsizlik dediler. Falanın nazarı
filanın gözü dediler. Yahu kimseye suç bulmayın dedim. Hani senin söylediğin
gibi ‘’ her kim ki kendini bulmalı önce’’ bende kendimi arıyorum. Buldum
aslında bu günlerde. İyice uykum geldi. Ama direniyorum senle konuşmak için.Kaç
zamandır geleceksin diye, en sevdiğin meyvelerden aldım. Rakıyı da eksik etmiyorum dolaptan. Biliyor
musun kendime kocaman bir kitaplık yaptım. Doğudan, batıya kimler yok ki
yanımda. Şu koskoca tekil yalnızlığımda. Çoğul dostlarım benim hepsi. Delirdim
filan zannetme, kimsesizlik zordur. Bilirsin kardeşim sende. Erken yaşta hayat
‘’ merhaba ‘’ dedi ikimize de, Geçen rüyamda gördüm. Evet seni geçen gün
rüyamda gördüm. Mahallede ki sarı taşlı ahşap balkonlu evin önündeymişiz. Biri
daha vardı. Onca yıl olmuştu çıkaramadım simasını, galiba selimdi. Her zamanki
gibi üçümüz sarı taşlı binanın önünde ki taş duvara oturmuştuk. Senin gri kumaş
pantolonun vardı. Paçaları İspanyol olan, yeşil bağrı açık yakaları kolalı
gömleğin vardı. Selimi pek anımsayamıyorum o kadar uzun zaman oldu. Benim
üstümde her siyah bir balıkçı yaka kazak, altımda siyah keten pantolonum vardı.
Sen girdin ilk söze ‘’ Kartpostal’’ dedin. O günlerde meşhurdu. Mahallede ki
remziye teyzelerin Almanya da ki agabeyi yılbaşlarında gönderiyordu. Aklıma ilk
o gelmişti. Ondan mı bahsediyorsun dedim sana, gülümsedin kardeşim, sesini bile
öyle özlemişim ki, beraber koşarak anca ikinci arasına yetiştiğimiz yazlık sinemaya kaçak girişlerimizde ki, şimarıklıgının
sesi geldi kulagıma. Bitmesin istedim, gerçi rüya olduğunu da bilmezdim ya
uyanmak bu güne de kötü sürpriz gibi dayanmasaydı kapıma. Çok bir iş yapar
halim kalmadı. Okuyorum, yazıyorum öyle büyük işlerde değil hani. Birkaç
tanıdık arkadaş hatırına köşe yazıları yazıyorum. Gazetede, sahi en son
İstanbul’daydın , ziyaretine gelmek istedim her gün, gece işte elimde değildi o
günler keyfim yetince gelemiyordum. Seni çok bekledim. Gelenden gidenden haber
sordum. Gelecek dediler. Sonra epey sonra öğrendim. Kardeşim iki gözüm
gelemezmişsin. Resme
merakın vardı. Şimdi ne tablolar yapmışsındır. Şiir okurdun sesli sesli,
küçükten yazardın da gerçi okumadık derdi, gazete bırakmadım ama görmedim senin
yazılarını. Dayanamayıp yakmışsındır sen narin yüreğin dayanmazdı. Mahalleden
hatırımda kalmış alt mahallede ki siyah boyalı kapısı olan evde ki at kuyruklu
kızı. Ne sevmiştin, uğruna yaşının verdiği çılgınlıkla da, yaptıklarını
düşününce. Dayanmamıştır senin o yufka yüreğin, yakmışsındır. Şiirlerin
hassastı, sevgiydi. Aklıma geldikçe üzülüyorum. Neden bırakmıştık birbirimizi,
sahi ne olmuştu sen, ben ve selim nasıl ayrılmıştık.Bak zaman nasılda geçiyor.
Bu gün altmış sekizi geçti. Saat on ikiyi geçti. Yorgunluk çöktü, uyku çöktü
yine evin pencerelerine. Uğultulu şarkı söylüyor gece, odun sobam yanıyor. Çay
da hazır, ne var çıkıp gelsen, saçların beyazlamıştır. Alnında kırış kırıştır
şimdi, yakışıklı kardeşim anımsadığım hatıramızı saklıyorum sır gibi içimde.
Gömülü sandıkları bulur insanlar gün gelirde. İçimi açacak bir anahtar olmaz
senden başka. Gözlerin aklımda halen sanki o gün veda ediyordun.
Gidiyordun gözlerin dolu dolu olmuştu. Gökyüzüne bakardın ne zaman gözlerin
dolsaydı. O gün veda ediyordun. İçime oturmuştu gözlerin. Başka resimlerin de
vardı. Ama gözlerin, daha başka bakmıştı o gün, cumartesi öğleden sonra son kez
bizim mekanda buluştuğumuzda. Konuşmamıştın pek neşende yoktu. |
|
Okuma: 1163, Tarih: 27 Şubat 2017 Pazartesi |