O'NUN HİKAYESİ 3 | |
... Eski bakır renkli demir
parmaklıklı kapı açıldı. Birkaç basamak ile gecenin güne teslim olduğu bu
saatlerde apartmana girdi. Başının sol boşluğunda sallanan salıncak sesleri,
gözleri direnişte, posta kutularını geçerken. Kat 5 no 11 dairesinin kutusu bir
zarf yarısı dışarıda. Merdivenlerden çıktı dairesine, kapıyı açarken yaktığı
sigara, yarı karanlık holde dumanların içinde boy aynasında yaşlı bir adam
karşıladı, gülümsemeyi unutalı uzun yıllar olmuştu. Deri koltuğa oturduğunda
düşünüyordu. Susmayan sesler içinde kaybolan insanlık arayışını, uzak
mesafelere kaçışı. Dünyanın evrenin saat dilimine koymayı unuttukları bir
dakikanın peşinde oluşu. Çocuk doğdu çocuk kalışı, uyanışı. Dünyanın gündüz
yaşamının ayrı, gece yaşamının ayrı olmasına inanışı. Ve hep bir dakikayı
arayışı. Geceleri rüyaların yaşadığı şehrin aydınlıkları, gözlerinin yanması sigaranın
sönmesi, bitmeyen işkence haline dönüşen sokak çalgıcılarının gramofondan eşlik
edişi, kızının ağlaması, güne açılan pencerelerin içini göstermesi. Tükenmek bilmeyen
soruların beynini kemirmesi, cebinden koltuğa otururken bıraktığım beyaz zarf.
Üstünde ince el yazısı ile ‘’sana’’ yazısı, aklını alt üst eden korkunun
dehşeti artıyordu. Ya bu oysa el yazısı yazdığı özür mektubunda ki imza ile
aynıydı. Düşüncelerine hakim olamıyordu saatlerce uykusuz kalışı ekleniyordu
birde buna, aklını yitirmek üzere olduğunun farkında değildi. İki yıl önce bir
akşam üstü yine yaşamıştı bunu o zamanlar aldığı notlara bakardı ara sıra
hatırlamak için, beyninde susmayan sesleri dindirmek için alkol alırdı sürekli,
kitaplar okurdu, sokaklarda gezerdi. Yine aynı şeyleri yaşıyordu patlayacak
derecedeydi beyni. Susmuyordu sesler, birde şu mektup çıka gelmişti.
Yaşadıkları yetmezmiş gibi kızı vardı. Kızı evet yalnızlığında bir onunla nefes
alma fırsatı buluyordu. Parklarda geziyorlardı, kahvaltı yapıyorlardı. Pamuklu
şeker, uçan balon alıyorlardı. Annesine çok benziyordu behlika uzun saçları
açık kahverengi gözleriyle açık teni, şeker konuşmalarıyla aynı annesiydi
behlika. Henüz üç yaşındaydı, çok vakit geçiremez olmuşlardı. Yeni doğduğu
zamanlarda yine yaşamıştı bu rahatsızlığı bir süre ayrı kalmışlardı. Bu yüzden
kolay olmamıştı alışmaları, behlika küçücük gözleriyle kızmıştı kendisine,
nerdesin neden bıraktın beni bu insanların içine demişti. Kimse anlamamıştı
kendinden başka, ağlamıştı günlerce, aylarca ağlamıştı behlika,babasını
bekleyerek. Tam birbirlerine alıştıkları bu zamanlarda tekrardan yalnız
bırakamazdı onu, nerden çıkmıştı şu sesler, uçan balonlar ya sonra turnalar,
turna bebekler uçan balonlarla mı gidiyordu. Gökyüzünde uçan balonlar başka
ülkeye mi uçuyordu. Turnaların ülkesi mi vardı. İnsanlar onları bu dünyaya
sığdırmamışlar mıydı. Çocukları sığdırmadıkları şu dünyada, bebek turnalara da
mı yer yoktu. Düşünceler içinde elinde mektup,koltuğun üzerinde açık pencereden
içeri dolarken sabahın serinliği, kızının adını sayıklayarak uyuya kalmıştı. |
|
Okuma: 1539, Tarih: 27 Şubat 2017 Pazartesi |