NEDEN TİYATRO | |
... Neden
Tiyatro Merhaba;
sevda üzerine kurulu, gökyüzünü çivilerin, doğayı yer çekiminin tuttuğu dünya
ya unutulmayacak, unutturulmayacak ebedi yaşayacak edebi bir mesajım var. Adana’ da tarihi bir sene aslında doğumum
sene 91 Kasım ayı burnumun donduğu bir bebeklik, dünyaya gözlerimi açtıran anne
kucağındayım. Yani yaşım hep aynı kalacak çocuklukta en başlangıçtayım bu öğrendikçe
aydınlanan yaşandıkça kaybettiğimizi anladığım dünya da kendime verdiğim ilk
sözdü çocukluk. İlkokul sıralarındayım hızla büyümeyi adet edinmekte laf mı?
Abimden önce büyüdüm bunlar hoş sözler ki mesele başka cebesoy sıralarında
karşımda kelli felli bir amca yani öğretmen bana hayat var diyen adam.
Anlatıyor savaşlar çıkıyor gözlerimde, mevsimler diyor yazı seviyorum hepsinden
ayrı birde ilkbaharı kışın o küçük sınıfta gömlekle oturmuyorum sanki bir başka
dünya açılıyor öğretmen anlatırken benim masama. Okur yazarlık küçüklükten
süregelen bir dost orta okul sıraları da başladım üç dört mısra okuyunca
ustalardan tahta kalem, çizgili kağıt sağ alt köşeye bir tarih birde soyadı
büyük harflerle not almaya. Sene 2000’ler yanlışım varsa annem düzeltir dediğim
çağlardayım ailecek büyük şehir sahnesine gideceğiz o akşam okul salonu değil
bahsettiğim kocaman bir sahne ve koltuklar. Hayal meyal hatırımda kalmış
İbrahim Sadri gelmiş şiir okuyor ve tek kişilik bir oyun oynuyor bir yanda
balık pazarını geçerken manava selam veriyor İstanbulun yedi tepesinin bilmem
kaçıncısını geçip halice iniyor. Benim için dünyadan dünya ya açılan bir kapı
bulduğum akşamdır o sahne, herkes konuşuyor bu bir eylemdir, ihtiyaçtır,
iletişimdir lakin herkesin anlaşamadığını gördüm. Karar verdim kendi sözümün
üzerine sahnede olunca söyleyeceklerimi dinleyecek insanlar olacaktı,
yönetmenlik o zamanlar ucu oval uzun saçlara takılan şapka ve ağızda pipo
plastik bel ve kol dayamalı koltuk demekti hayalimde, tabi dünyadan bi haber
yaşıyorum… Aile ortamları, okul arkadaşı ve sokaklar o gün başlamıştı komutan
oluyordum iki üç kişi dizerdim sıraya birine çizme boyatır diğerine emir verir,
ötekine yavrum çay getir derdim. Seyirci kitlesini unutmamak gerek tabi en
önemli bölüm oydu kikirdek üç beş mahalle arkadaşı delirmiş bunlar dercesine
bakan fakat saklayamadıkları bende ne komutan olurum sorgusu gözler, gülüp
geçiyorduk tabi aaa unutmadan yönetmen koltuğu boş değil ben vardım. Bencilik
gibi olmasın çocukluk işte her şey olabiliyorsun o zamanlar. Yine öyle gerçi
sözümüzü unutmadık. Zaman geçiyor bu arada ben nice güzel insanlar tanıyorum
edipler, nazımlar, Sezailer şiir okuyorum yani hayata bir ahenk katıyorum gibi
oluyor, fizik kuralı veya kimya laboratuarı gibi değil de papatyadan taç
yapıyorum sanki. Çok geçmeden Leventler, Ferhanlar, fazıllar giriyor hayatıma
bir başka ritimle dönmeye başlayan kol saatim oluyor kolumda, Bunca şey ne
güzel anlatılırken yaşarken ödev var, ders var, misafir var yani varlar çok
hayatta engeller, eksiklikler, bilinmezlik yanlış yön vermeler. Küçük dereye
akma diyemezsin, çağla desen üstüne alınmaz yahu kardeş bak şöyle aksan da
bende sevinsem sende serin, serin geçsen buralardan demek en doğrusudur.
Küçüksün ya ne yapsan özenti olursun nereye dönsen büyüyünce geçer havaları
var. ‘’Anlaşılmayan ruhlara deli demek adettendir’’ diyor ustam Peyami safa,
olsun anlaşılacağımız gün saklanan yarınların içinde eminim… Ormanı
baltalayarak yok edemezsiniz, kötü konuşursanız çürür ağaçlar, toprak boğar
onları yaprak durmaz dalında… Neden
Tiyatro elektrikler kesildiyse evinizde anlarsınız beni, gölge oyunu yani
çocukluk armonisi, abi’nin ördek oluşu senin timsah sudan geçişin bitmeden kurt
uluması geceye… Lise
tam bir meçhulün yolculuğu, her şeye uzak duruş içten özlem ve gölgende bir
yaşam saklamak, velhasıl bir fasılaydı esti geçti gönlüme biz kaç meltem gördük
bu giden sonuncu değil bir kere… Demek kadar kolay olmasa da yaşam geçti.
Öğrendik okuyarak, dinleyerek, araştırarak, sorarak, sorgulayarak, yanlış
yaparak hereksin bir anlaşma dili yani anladığı dili vardı. Ve çözümü bulmaya
yaklaştığımı hissettim o gün konuşarak anlatacaktım fakat konuşmak tek bir tür
değildi bunu öğrenmem zaman alacaktı. Üniversite yılları başlayacak deniz
kenarı yosunları gibi karaya vurmanın yani yalnız adımların gücünü
hissedecektim. Öyle de oldu üç kafadar tiyatro ekibi kurduk amaç güldürmekti
yani amaç vardı. Nasrettin hoca değildik, bir Tolstoy gibi düşünceli de veyahut
Newton kadar inanmamıştık yer çekimine, Gülecektik eğlenecektik içimde yeşeren
umutları anlatabilecektim özgürlükten bahsedebilecektim insan olmanın hazzından
güzelliğinden güzel insanlar olmayı unutmamamız gerektiğini anlatabilecektim.
Sonuç üniversite işte çok şey kattı bana hakkını yememek gerek güzel insanlar
dostlar fakat yine bir eksiklik vardı. Kimse kendisine dokunulmasını sevmiyordu
bugün bugündür, yarına yarın bakarız güzel gibi gelen bir düşünce giderken güzel
olanı götürüyordu. İnsanlığı yani duyguyu, gönlü bertaraf ediyordu. Kitaplara
verdim kendimi odamı sahneye çevirdim büyük seyirci kitleleri topladım kaleler
inşa ettim duvarları boyadım yine her şey bendim reji, dekor, yönetmen, oyuncu
çoğu zaman seyirci çünkü üniversitede ki amatör grubumuz sadece güldürmek
istiyordu, tabi bunu başarıyla da yaptığımızı karşılığını en güzel destek olan
alkışlarla aldık, her sene her dönem yenilenerek. Fakat mesaj bumuydu sorusu
takıldı yine, boş bardak dolar evet ne güzel ama bardak bardaklığının kendine
verdiği hacim kadardır. Kendini keşfe çıkan keşişler, mollalar, sofiler,
sufiler, dervişler yani oyuncular diyorum. Kirlenmeye yüz tutmuş bir camı anne
bayram temizliği titizliğinde yeniden temizleye bilir, cam ve anne yerinde
olduğu müddetçe, Peki insanlar yerinde durmuyordu nasıl dünyanın kirlenmeye yüz
tuttuğunu anlatacaktı, Şiir yazmaya tekrar başladım üniversite hayatımın sonuna
doğru tabi aynı zamanda sahnedeyim Üsküdar ekibi ile turneye çıktık bir hafta
mersindeyiz diğeri Konya bir başkası tokat derken çocuklar hep aynı gülüyor bunu
fark ettim karagöz rolü ile karşılarındaydım ve o çocukların gülüşleri
samimiyetleri kahramanı olarak beni görmeleri anlatılabilir bir durum mutlaka
ama ben henüz o kadar geniş sözlüğe sahip değilim. Sarıldım tekrar ne olacaksa
bu çocuklardan olacaktı dünya yaşlanmış ve şişkolaşmıştı çözüm sanat, çözüm
eğitim, çözüm yaşamın içinde yaşarken ölmemekti… Direnmek ve içimde ki çocuğun
yaşamasını sağlamaktı… Yani insanlığa mesajım vardı ‘’ Lütfen İnsan Kalalım’’
ancak bu yol doğruydu ve bu yolda ben kendimi buluyordum. Her şeyi düzeltmenin
yolu kendinden geçiyormuş düzeltmeliydim ve aynalar da çok kez tanıştım
kendimle tanıttım kendimi aynalar da ben gözüken bedene, çok çalışmalıyım dedim
çok bu ışıkların altında şu sahnede ve gülen, ağlayan, hislenen, düşünen,
yorulan insanlara karşı sorumluluğum vardı. Ben kimim hayatın öğretisi nedir.
Ben hayata ne öğreteceğim… Felsefik ayrım gibi gelişse de örgü aslında herkesin
yaşadığı psikolojik bir dönemdir. Üniversite bitti ve şehrime döndüm İstanbula
gidecektim, böyle deyince anımsadınız her gencin İstanbul hayalini eğitim
alacak birkaç sahne sonra hop ışıklar ve alkış ünlü yani… ( ben bile
gülümsüyorum) Aile tabi gidemedik Yeşilçam değil de geri kalmaz hani, yarı
yolda bir tek yol bilmezler ve çaresizler kalırmış kimse dertsiz değil. Birkaç
özel tiyatroyla görüştüm dedim ben tiyatro severim sahne süpürsem gelsem burada
dekor toplasam iki çay içsek konuşsak sanattan ayrı kalmak elbiseler içinde
çıplak gezmek gibi bir haldi bende, buradayken insanlık insanlık insanlık
diyorsun da arkadaş neden diye takılmışsa aklınıza küçük bir hikâyecik
anlatayım. Üniversite yıllarımdan bir sene kitaplar sırdaş, dost olmuş bana
kitap evinden çıkmışım öğrencilik en iyi haliniz yüz lira olur cebinizde bende
öyleydi. Onu da vermişim dostlarıma ne kadar mutluyum o yüzü görmelisiniz iki
üç arkadaşa denk geldim bir kafe önünde çaya davet ettiler oturdum ellerimi
dolu görünce hayırdır başkan ne bunlar dediler, ustalar dedim dostlar dedim
hadi ya bunlar kitap dediler. Gülümsedim biri atladı ordan adı serdar kardeş ne
kadar verdin dedi ne önemi var paşam insan dostuna paha biçmez dedim sadece bir
masraf vardır hepsi bu işte, ısrar etti ne kadar verdin, dedim fazla bir şey
değil yüz liraya yakın bir para, hayatımda aldığım en garip tepkiydi ‘’abovvv
ne yaptın sen be’’ o kadar param olsa deri ceket alırdım… Duraksadım sözü bitti
kardeşim dedim kusura bakma ama ‘’ insan bedenin çıplaklığını para ile örte
bilir – Ya beynin çıplaklığını ne yapacaksın ‘’ o günden sonra pek konuşmadı
gerçi benle ama olsun. Bu insanlığa bir mesajım var Sevmek düşündüğünüz gibi
sadece sevmek değildir. İnsanlığı yitirmemektir… Ufak tefek şiir yazarım halen
buraya da bir kaçını eklemek istedim. Yani çok dağınık konuştum gerçi ama
içimden geçenler bunlar kimse düzelmez değildir yeter ki doğru metodu ve
bilgiyi alabildiği şekilde vermesini bil… Amacım bu Neden Tiyatro? Doğruyu en
iyi şekilde anlayıp Mevlana misali hamdım-piştim-yandım mertebelerine ulaşana
kadar eğitilmek öğrenmek ve doğru şekilde sahneden oyunlarla, pasajlarla,
komediler, dramlar yani tiyatroyla anlatmak istiyorum insanlara güzel olanı. Tabi
oldum diyemem çünkü hiçbir zaman olmayacak biliyorum öğrenmek dipsiz bir kuyu
kadar karanlık ve gökyüzü kadar mavi ben hiçbir zaman olmayacağım ama bir gün
konuşacağım sahnede enstürimantal bedenimle size Ey insanlık bir mesajım var
diyeceğim… |
|
Okuma: 998, Tarih: 04 Şubat 2017 Cumartesi |